Gönderen: Selgin GB
Elbette en güzeli kitabın
konusunu bilmeden okumaya başlamaktır ancak kitap seçimlerimizi bir şekilde
yönlendirmemiz için en azından iki temel unsura ihtiyacımız var. Birincisi
yazarın kim olduğu ki eğer daha önce okuduğum bir eserini beğendiysem genelde o
yazarlar benim için kötü günlerde okunmak üzere saklanması gerekenler sınıfına
giriyor, ikincisi de kitabın en azından neye dair olduğu.
Bu kitabın konusuyla ilgili
olarak bildiğim, olayların Balkanlar’da, yakın zamandaki parçalanma
sürecinde geçtiğinden öte değildi.
Kitapta savaş var ama arkada
dekor olarak. Kitap yeni ölmüş bir adamın temelde dokuz yaşına, genelde
yaşamına ait bir öykü. Bir tıp hekimi olan, her nereye giderse gitsin bir çocuk
kitabını cebinden eksik etmeyen, her hafta sonu şehirdeki hayvanat bahçesindeki
kaplanı kız torunuyla ziyaret eden sıradan bir adam anlatılıyor. Kendisi
gibi tıp hekimi olan torunu dedesinin hayatının sarmallarını dedesinin öldüğü
klinikten aldığı mavi torbanın içindeki eşyaların verdiği kuvvetle birer birer
çözerken Kaplanın Karısı’nın dedesinin ve hatta kendisinin hayatındaki öneminin
ne kadar büyük olduğu gerçeğine ulaşıyor.
Anlatılanlar içinde yer alan
söylenceler, efsaneyi çağrıştıran hikâyeler yüzünden belki de zaman zaman
Balkanlar dekoru benim için silindi. Çoğu zaman çok tanıdık köy sokaklarında
yürür, ormanlık alandan geçer, kırlara çıkar gibi hissettim. Dedenin
çocukluğunun büyükannesi Vera Anne, hemen hemen her köydeki cevval ebe
ninelerden biriydi mesela.
Kitabın tek kusuru çevirisiydi.
Sürekli “-“ ve virgüllerle bölünen uzun ve devrik cümlelerin kullanıldığı,
zaman zaman okumayı güçleştiren bir çevirinin okumayı niyetlenenleri
beklediğini söylemem gerek.
Çevirisi kötü de olsa, kesinlikle
okunmayı hak ediyor.
Öyle yani…
Kaplanın Karısı/Tea Obreht
Siren Yay./2011, 1. bası/360 sayfa
Çeviren: Merve Sevtap Ilgın
Roman
1 yorum:
Bir kitabı rezil eden de vezir eden de çevirisidir bence...
Ama bu kitap buna rağmen okunmalı diyorsan mutlaka okunacaktır.
Yorum Gönder