21 Aralık 2013 Cumartesi
20 Aralık 2013 Cuma
FOTOĞRAFI DÜŞÜNMEK/VICTOR BURGIN
Gönderen: Neslihan K. Tamyaman
2010 yılı Ocak ayında "Fotoğraf"la iligilenmeye başladıktan sonra sıklıkla okur oldum fotoğrafa dair...
Çoğu zaman fotoğraf çekmekten daha çok zevk verdiğiniı fark ettim fotoğraf okumalarının bana..
Fotoğrafı Düşünmek Victor Burgin'in derlediği, içerisinde kendi denemelerinin de olduğu, çok bilindik bir kaç fotoğraf eleştirmeninin denemelerinden oluşan bir kitap.
İnsana fotoğrafa farklı bakış açıları sunan bir tarafı olduğu şüphe götürmez.
Ama denemelerin dili hayli ağır geldi bana. Hayli ciddi sanata tarihi bilgisi gerektiriyor açıkçasıo. Benim biraz sanat tarihi okumuşluğum olsa da kimi yerde benim bilgi dağarcığımı aştığı bana Ulu Google karıştırttığı oldu doğrusu...
ve V. Burgin'in önsözünden bir alıntı:
"Fotoğraflar, örneğin, Yıldız Savaşları gibi filmlerle kıyasladığımızda, duyusal olarak sınırlı nesneler: Sessiz ve hareketsiz rangarenk dikdörtgenlerdir. Fotoğrafa bakmak, yine de büyük bir ilgiye, cazibeye, duyguya ve hayallere dalmaya ya da bunların hepsine birden neden olabiliyor. Fotoğraf açık bir şekilde, katalizör görevi görüyor; sınırı aşan heyecan verici zihinsel eylemi fotoğrafın kendisi üretiyor." (Sayfa: 14)--
Çoğu zaman fotoğraf çekmekten daha çok zevk verdiğiniı fark ettim fotoğraf okumalarının bana..
Fotoğrafı Düşünmek Victor Burgin'in derlediği, içerisinde kendi denemelerinin de olduğu, çok bilindik bir kaç fotoğraf eleştirmeninin denemelerinden oluşan bir kitap.
İnsana fotoğrafa farklı bakış açıları sunan bir tarafı olduğu şüphe götürmez.
Ama denemelerin dili hayli ağır geldi bana. Hayli ciddi sanata tarihi bilgisi gerektiriyor açıkçasıo. Benim biraz sanat tarihi okumuşluğum olsa da kimi yerde benim bilgi dağarcığımı aştığı bana Ulu Google karıştırttığı oldu doğrusu...
ve V. Burgin'in önsözünden bir alıntı:
"Fotoğraflar, örneğin, Yıldız Savaşları gibi filmlerle kıyasladığımızda, duyusal olarak sınırlı nesneler: Sessiz ve hareketsiz rangarenk dikdörtgenlerdir. Fotoğrafa bakmak, yine de büyük bir ilgiye, cazibeye, duyguya ve hayallere dalmaya ya da bunların hepsine birden neden olabiliyor. Fotoğraf açık bir şekilde, katalizör görevi görüyor; sınırı aşan heyecan verici zihinsel eylemi fotoğrafın kendisi üretiyor." (Sayfa: 14)--
Fotoğrafı Düşünmek/Victor Burgin
Sayfa Sayısı: 240
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe
Yayınevi: Espas Kuram Sanat Yayınları
Baskı Yılı: 2013
Dili: Türkçe
Yayınevi: Espas Kuram Sanat Yayınları
14 Aralık 2013 Cumartesi
11 Aralık 2013 Çarşamba
DÜNYA KİTABEVLERİ
Gönderen: SelginGB
Cenevre’de ağırlıklı olarak Fransızca sonrasında Almanca ve İtalyanca konuşulduğu için İngilizce kitap temini kolay değil ancak OFF THE SHELF bu konuda ihtiyaç sahiplerine hizmet sunan bir kitapçı.
Kapıdan girişte hemen solda çocuk kitapları bölümü yer alıyor.
OFF THE SHELF iki katlı bir mekan. Girişte Fransızca ve Almanca kitaplar yer alıyor.
Üst katta yer alan İngilizce kitaplar ise müşterinin kendi istediğini kolaylıkla bulabilmesi için alfabetik sıra ile düzenlenmiş.
OFF THE SHELF’in protföyü hemen her alandan belli başlı kitapları kapsıyor. Burada fotoğrafçılık kitaplarını da yemek kitaplarını da bulabilirsiniz
Dünya listelerinde yer alan çok satan kitapları görmek ne kadar olağansa benim en favori yazarlarımdan biri olan Siri Hustvedt’in kitaplarını görmek de mümkün.
İngilizce kitaplar bölümünde oldukça güler yüzlü iki hanımefendi müşterilerle tüm içtenlikleri ile
ilgileniyorlar.
Yolunuz düşerse, kitapsever olarak mutlaka uğramalısınız. Pazartesi günleri kapalı olduğunu belirteyim
ki, benim gibi boşa gittiğinizde iştahınız daha bir kabarmasın.
10 Aralık 2013 Salı
SONSUZLUK İÇİN YEDİ GÜN/MARK LEVY
Gönderen: Deniz Köker
Gelecek bin yılda yeryüzünü yönetmekle görevli
olacak kişinin meşruiyetini kanıtlamak için Tanrı ve şeytan bir
mücadeleye girişir.
Alıntı:
"Yedi
gün boyunca, en iyi ajanımız olarak kabul ettiğimiz kişiyi insanların
arasına göndereceğiz. İnsanlığı daha fazla iyiliğe ya da kötülüğe
yönlendirmeyi başarabilen kendi tarafına zafer getirecektir. El
yazmasını, Tanrı ve şeytan kendi elleriyle imzaladılar…"
Sonsuzluk İçin Yedi Gün/Mark Levy
Can Yay./2013, 1. bası/224 sayfa
Roman
Çeviren: Işık Ergüden
7 Aralık 2013 Cumartesi
6 Aralık 2013 Cuma
5 Aralık 2013 Perşembe
SEVGİ KRALİÇESİ/KRISTIEN AERTSSEN
Gönderen: 2 Balık 1 Kedi
Annesiyle
oynamaya meraklı tatlı mı tatlı bir prenses var bu kez başrolde. Ama annesinin
işleri başından aşmış, çünkü o bir kraliçe. Kendisinden birazcık sevgi isteyen
yavrusuna uçağını alıp “Sevgi Kraliçesi”ni aramasını söylüyor bir gün. Minik
prenses de yollara düşüp bir dolu macerada farklı kraliçelerle tanışıyor. Pasta
kraliçesi ile birlikte pasta yapıyorlar. Kediler Kraliçesi, kaybolmuş kedileri toplayıp kendilerini
yalnız hisseden çocuklara hediye ettiğini söylüyor. Oyuncaklar Kraliçesinin
evinde bir dolu güzel oyuncak ile birlikte oynuyorlar. Çiçekler Kraliçesinin
bahçesindeki çiçeklerle vakit geçiriyorlar. Gece Kraliçesinin masallarını
dinlerken aklına annesi geliyor. Tam da o sırada yeni bir gün doğmak üzere. Eve
döndüğünde bir süredir aradığı kişiyle Sevgi Kraliçesi ile karşılaşıyor :)
Kitabın
arka kapağında yazan bilgiye göre Belçikalı illüstratör ve yazar Kristien
Aertssen, bu sıcacık eğlenceli kitabı evlat edindiği kızı için yazmış.
İlk
sayfada yavrusuna vakit ayırmayan ve hep meşgul olan anne kraliçeye biraz gıcık
olsak da ilerleyen sayfalarda, prensesin maceralarının hemen altında annenin
yavrusunu nasıl da özlediğini görüyoruz. Bu bilgiler bize anne ile empati
yapmamızı sağlıyor.
Öyküdeki
minik ayrıntıları da sana bıraktım sevgili okur; bu kısacık öyküde keşfedecek
daha bir sürü güzellik var.
*Bizim
Kedi Kraliçemiz de sizin için poz verdi :)
Sevgi
Kraliçesi
Özgün
Adı: La reine des bisous
Yazan ve Resimleyen: Kristien Aertssen
Çeviren: Aslı Motchane
Yaş grubu: 3+
Kır Çiçeği Yayınları, 2012, sert kapak, 36 sayfa
Yazan ve Resimleyen: Kristien Aertssen
Çeviren: Aslı Motchane
Yaş grubu: 3+
Kır Çiçeği Yayınları, 2012, sert kapak, 36 sayfa
3 Aralık 2013 Salı
30 Kasım 2013 Cumartesi
CUMARTESİ AYRAÇLARI 49
Gönderen: Keçe Sepeti/Dilara Kontis
Keçeden lastikli Küçük Prens ayraç
Daha fazlası için: http://kecesepeti.blogspot.com/2013/11/kucuk-prense-selam-kitap-okumaya-devam.html
29 Kasım 2013 Cuma
NAR AĞACI/ NAZAN BEKİROĞLU
Nar Ağacı'nın
fantastik bir kurgusu var. Karakterin kendini geçmiş zamanda bulduğu, duyarak,
okuyarak bildiği olayları, yaşayarak gördüğü bir kurgu. İlginç! Mutlaka okuyun ya da o kadar da güzel bir
kitap değil diyemediğim bir Nazan Bekiroğlu kitabı oldu. Okuyun kendiniz karar
verin. Yalnız küçük bir uyarı kitap başlarda sizi biraz sıkabilir ya da
kurgunun içine almayabilir. Yine de bir şans verin derim ben ;)
kitap arkası tanıtım yazısı..
"Nazan Bekiroğlundan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.
Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşına uzanan bir öykü...
Trabzondan ve Tebrizden doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebrizin en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhanın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzonun "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlunun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap..."
Nar
Ağacı
Nazan
Bekiroğlu
Kapak
Tasarımı: Ravza Kızıltuğ
Timaş
Yayınları, 2013, 536 sayfa
28 Kasım 2013 Perşembe
KEDİLER HEP DÖRT AYAK ÜSTÜNE Mİ DÜŞER/M.BANU AKSOY
Gönderen: 2 Balık 1 Kedi
Kedileri
ne kadar tanıyorsunuz?
Bir
Dolap Kitap adlı çocuk kitaplarıyla ilgili yazılardan oluşan blogun dolap
kapaklarından Banu’nun yazdığı “Kediler Hep Dört Ayak Üstüne Mi Düşer?”
kediseverlere harika bir kaynak kitap sunuyor.
Pek
sevimli karakterler olan Moli ile Olaf bir gün bahçede piknik yaparken Kedimiyo
ile tanışır ve kedilerin dünyasında neler olup bittiğiyle ilgili derin bir
sohbete dalarlar. Onlara limonata ikram eden anlatıcımız sayesinde kedilerin
nelerden hoşlanıp hoşlanmadığı, süt içmenin onlara neden zararlı olduğu, kedi
alerjisinin ne olduğu vb. konularında bilgi sahibi oluyoruz.
Ansiklopedik
tarzda yazılmadığından, içinde kimi zaman sohbet kimi zaman espriler olduğundan
çocukları kedilerin dünyasıyla doğru bir şekilde tanıştırmak için –bildiğim
kadarıyla- ilk kaynak kitap.
“Sokakta
kedi gördüğünde onu nasıl çağırırsın Moli?”
“Gel
pisi pisi!”
“Peki
diyelim ki Fransa’ya gittin. Orada bir kedi görünce ona ne dersin?”
“Ona
da pisi pisi derim.”
“Haayııır!
Japonya’daki, Rusya’daki ya da İtalya’daki bir kedi, pisi pisi diye
seslenirseniz dönüp bakmaz. Her dilde pisi pisi farklı söylenir.”
Biz
evde “Lokum!” deyince bizim tüy yumağı hemen dönüp bakıyor;oysa Japonya’da
“niya niya”, İngilizcede “kiti kiti”, Rusça “kis kis” diye çağırmak
gerekiyormuş kedileri.
Kitabın
sonunda kedi gözlem çizelgesi, kedigiller fotoğraf albümü ve kağıttan (origami)
kedi yapımı bile var.
Moli
ile Olaf Merak Ediyor dizisinin bu ilk kitabını Lokum pek sevdi, bakalım
serinin diğer kitaplarını da bu denli sevecek mi?
Lokum’un
yazar Banu Aksoy ile röportajını okumak isterseniz: http://2balik1kedi.blogspot.com/2013/11/1-kitap-1-mektupta-bu-kez-sorular-lokum.html
Kediler Hep Dört Ayak Üstüne mi Düşer?
M. Banu Aksoy
Resimleyen: Kolektif
Hayykitap, 40 sayfa
M. Banu Aksoy
Resimleyen: Kolektif
Hayykitap, 40 sayfa
27 Kasım 2013 Çarşamba
OKUMA HALLERİ
Gönderen: atalet
hastalar hastanede kalırken ne okur..
odaya girdim.. beni bu manzara karşıladı..
alman bir kadın hastanın.. okuma köşesi..
sözlük.. not almak için defter.. ve kitap.. =)
26 Kasım 2013 Salı
DOKUNMA DERSLERİ/YALÇIN TOSUN
Gönderen: Leylak Dalı
İlk iki kitap ne anlatıyorsa üçüncü kitap da aynı yoldan yürüyor. Öykülerin kahramanları farklı yerlerden benzer özellikler taşıyan kişiler; ötekileştirilmiş, dışlanmış, toplum dışına itilmiş, içine kapanmış. Hüzün var, keder var, özlem var, nefret var, pişmanlık var satırlarda. O kısacık öykülerin her biri birer ok olup saplanıyor insana ama beni en sonuncusu delip geçti: "Herkes Kendi Gemisinde".
Okunmalı...
Dokunma Dersleri/Yalçın Tosun
YKY/2013, 1. bası/121 sayfa
Öykü
Yazarın YKY'den çıkan diğer kitapları:
"Anne, Baba ve Diğer Ölümcül Şeyler"
"Peruk Gibi Hüzünlü"
25 Kasım 2013 Pazartesi
24 Kasım 2013 Pazar
23 Kasım 2013 Cumartesi
22 Kasım 2013 Cuma
TUTUNAMAYANLAR/OĞUZ ATAY
Gönderen: Neslihan K.Tamyaman
İlk gençlik yıllarımda okumuştum
İz bırakmamıştı diyemem..zira iz bırakmaması imkansız zaten..
Ama o vakitler çok da anlamamıştım neden bunca önemli bir eser sayıldığını.. 18 - 19 falandım sanırım.. bilemediniz 20..
O yaşlarda "tutunamamak" nedir pek bilemiyor insan...
Kırklarında okumalı bu kitabı demişti birisi elimde gördüğünde.. Kimdi? anımsamıyorum, oysa böyle konularda çok güvendiğim bir hafızam vardır. öğretmenlerimden birisi olsa gerek.. yetişkin olmalı Kırklarını yaşamış biri..
hep derdim kırkımda yeniden okuyacağım..
Bekleyemedim
dedim ki bir seneden bir şey olmaz 39 umda yeniden okudum..
ve o kişini neden "kırklarında okunmalı" dediğini çok iyi anladım..
haklıydı..
kesinlikle haklıydı...
şimdilerde sık sık düşündüğüm oluyor...
Kitapta oluşturulmuş olan "Tutunamayanlar Ansiklopedisi"ne benim ismim de eklenebilir mi diye?
tutunabildim mi hayata ben?
tutunamayan mıyım yoksa..
öyle sık tutunamayan hissettiğim oldu ki..
ama hep tutundum galiba
"Zaman, baş döndürücü bir hızla geçiyor. Ayakta durmasını bilmeyenleri yıkıyordu. Onlar, bir bakıma birbirlerine tutunduklarından, düşmediler" sayfa 331
ben de Anneme, Babama, Ablama, birkaç gerçek dostuma ve eşime ve en çok da kızıma Defne'ye tutundum, tutunabildim sanırım.. bu yaşa gelebildiğime göre..
"tutunamayanlar" arasına almazlar sanırım beni?
" Günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum Olric. Neden beni uyarmadın?
- Buna hakkım yoktu efendimiz. Öyle güzel gürlüyordunuz ki. Size kapılmamaya imkan yoktu. Çevrenizdeki bütün sahtelikleri öyle güzel aydınlatıyordunuz ki. Bir daha göremeyecekler sizin gibi bir devi efendimiz.
- Onların küçük yaşantılarının içinde bende küçülmedim mi Olric? Ucuzluk bana da bulaşmadı mı?
- Hayır, efendimiz. Öyle içten yaşadınız ki. Bu kısa süren aydınlıktan yararlanamayacaklar ne yazık ki. Acıtmayan karanlıklarına dönecekler. Onların, hissedemedikleri acılarını da siz içinizde taşıyacaksınız. Güzel bir rüyadan uyanmanın tatlı şaşkınlığını yaşayacaklar bir süre. Sonra unutacaklar. Unuttukları için de unutulacaklardır. Kendi güzelliklerini de -eğer güzellik varsa- unutacaklardır. Yalnız sizin içinizde yaşayacaklardır: bunu bilmedikleri için de, yaşadıklarını da bilmeyeceklerdir. Alışkanlıktan başka bir şey bilmedikleri için, sizin yokluğunuza alışacaklardır.
- Anlıyorum Olric. Neden daha önce söylemedin bana?
- O zaman yaşayamazdınız. Siz her şeyi yaşamalısınız efendimiz. Bütün güzellikleri görmelisiniz. İçinde en küçük güzellik olan bir şeyi bile tanımalısınız. Siz ne yaparsanız olur, efendimiz.
- Beni şımartıyorsun Olric.
- Zarar yok efendimiz: çünkü artık sizi kimse şımartmayacak.
- Beni korkutuyorsun Olric.
- Siz istemeyeceksiniz efendimiz. Güzellikleri kendiniz bulup çıkaracaksınız artık.
...
- Her gün yeni baştan yaşamak mümkün olacak mı dersin? Bir gün öncesine korkak bir bezirganlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz? Yoksa, yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız? Yaşarsak göreceğiz Olric. Yaşamaktan korkmazsak göreceğiz. Ve bu dünyaya göstereceğiz. Onlar görmese de göstereceğiz. Gösterdiğimizi bileceğiz. Gitmeliyim Olric, hemen işe girişmeliyim." sayfa 349-350-351
yine de
Ben bilemiyorum hala..
hiç bilemiyorum
Tutunabildim mi?
Tutunamadım mı.....?
bilmiyorum..
ve bazı zamanlar
-tıpkı turgut özben gibi-
hakikaten nefes alamıyorum...
"-Nefes alamıyorum Olric.
Bu insanlar içinde kendime rol biçemiyorum...
Ah Olric, ölemiyorum bile!"
İz bırakmamıştı diyemem..zira iz bırakmaması imkansız zaten..
Ama o vakitler çok da anlamamıştım neden bunca önemli bir eser sayıldığını.. 18 - 19 falandım sanırım.. bilemediniz 20..
O yaşlarda "tutunamamak" nedir pek bilemiyor insan...
Kırklarında okumalı bu kitabı demişti birisi elimde gördüğünde.. Kimdi? anımsamıyorum, oysa böyle konularda çok güvendiğim bir hafızam vardır. öğretmenlerimden birisi olsa gerek.. yetişkin olmalı Kırklarını yaşamış biri..
hep derdim kırkımda yeniden okuyacağım..
Bekleyemedim
dedim ki bir seneden bir şey olmaz 39 umda yeniden okudum..
ve o kişini neden "kırklarında okunmalı" dediğini çok iyi anladım..
haklıydı..
kesinlikle haklıydı...
şimdilerde sık sık düşündüğüm oluyor...
Kitapta oluşturulmuş olan "Tutunamayanlar Ansiklopedisi"ne benim ismim de eklenebilir mi diye?
tutunabildim mi hayata ben?
tutunamayan mıyım yoksa..
öyle sık tutunamayan hissettiğim oldu ki..
ama hep tutundum galiba
"Zaman, baş döndürücü bir hızla geçiyor. Ayakta durmasını bilmeyenleri yıkıyordu. Onlar, bir bakıma birbirlerine tutunduklarından, düşmediler" sayfa 331
ben de Anneme, Babama, Ablama, birkaç gerçek dostuma ve eşime ve en çok da kızıma Defne'ye tutundum, tutunabildim sanırım.. bu yaşa gelebildiğime göre..
"tutunamayanlar" arasına almazlar sanırım beni?
" Günahlarımın ağırlığına dayanamıyorum Olric. Neden beni uyarmadın?
- Buna hakkım yoktu efendimiz. Öyle güzel gürlüyordunuz ki. Size kapılmamaya imkan yoktu. Çevrenizdeki bütün sahtelikleri öyle güzel aydınlatıyordunuz ki. Bir daha göremeyecekler sizin gibi bir devi efendimiz.
- Onların küçük yaşantılarının içinde bende küçülmedim mi Olric? Ucuzluk bana da bulaşmadı mı?
- Hayır, efendimiz. Öyle içten yaşadınız ki. Bu kısa süren aydınlıktan yararlanamayacaklar ne yazık ki. Acıtmayan karanlıklarına dönecekler. Onların, hissedemedikleri acılarını da siz içinizde taşıyacaksınız. Güzel bir rüyadan uyanmanın tatlı şaşkınlığını yaşayacaklar bir süre. Sonra unutacaklar. Unuttukları için de unutulacaklardır. Kendi güzelliklerini de -eğer güzellik varsa- unutacaklardır. Yalnız sizin içinizde yaşayacaklardır: bunu bilmedikleri için de, yaşadıklarını da bilmeyeceklerdir. Alışkanlıktan başka bir şey bilmedikleri için, sizin yokluğunuza alışacaklardır.
- Anlıyorum Olric. Neden daha önce söylemedin bana?
- O zaman yaşayamazdınız. Siz her şeyi yaşamalısınız efendimiz. Bütün güzellikleri görmelisiniz. İçinde en küçük güzellik olan bir şeyi bile tanımalısınız. Siz ne yaparsanız olur, efendimiz.
- Beni şımartıyorsun Olric.
- Zarar yok efendimiz: çünkü artık sizi kimse şımartmayacak.
- Beni korkutuyorsun Olric.
- Siz istemeyeceksiniz efendimiz. Güzellikleri kendiniz bulup çıkaracaksınız artık.
...
- Her gün yeni baştan yaşamak mümkün olacak mı dersin? Bir gün öncesine korkak bir bezirganlıkla sarılmadan yaşayabilecek miyiz? Yoksa, yarından korktuğumuz için, düne köle gibi bağlanacak mıyız? Yaşarsak göreceğiz Olric. Yaşamaktan korkmazsak göreceğiz. Ve bu dünyaya göstereceğiz. Onlar görmese de göstereceğiz. Gösterdiğimizi bileceğiz. Gitmeliyim Olric, hemen işe girişmeliyim." sayfa 349-350-351
yine de
Ben bilemiyorum hala..
hiç bilemiyorum
Tutunabildim mi?
Tutunamadım mı.....?
bilmiyorum..
ve bazı zamanlar
-tıpkı turgut özben gibi-
hakikaten nefes alamıyorum...
"-Nefes alamıyorum Olric.
Bu insanlar içinde kendime rol biçemiyorum...
Ah Olric, ölemiyorum bile!"
Tutunabildim
mi?
Tutunamadım
mı....?
bilmiyorum
bildiğimse
zaman zaman gerçekten de yok yere kendimi azalttığım tıpkı Selim Işık
gibi...
"Bir silgi gibi tükendim ben. Başkalarının
yaptıklarını silmeye çalıştım. Mürekkeple yazmışlar oysa. Ben kurşun kalem
silgisiydim. Azaldığımla kaldım." sayfa 598
Tutunamayanlar/Oğuz Atay
İletişim Yay./1995, 10. bası/736 sayfa
Roman
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)