Gönderen: Leylak Dalı
Isabel Allende ile tanışmam 90'lı yılların başında, kitap zevki konusunda çok uyuştuğum bir arkadaşımın "Bak bu şahane bir kitap, okuman lazım" diyerek elime tutuşturduğu "Ruhlar Evi" ile oldu. Her bir satırını "bitmesin" diyerek okuduğum romanın son sayfasını çevirdiğimde Isabel Allende ile birlikte Esteban Trueba'nın ailesi; Rosa, Clara, Blanca, Ferula ve dünyanın en vefalı genelev patronu Transito Soto bir daha çıkmamacasına hayatıma gireceklerdi. Tadını almıştım bir kere, "Ruhlar Evi"ni "Eva Luna", "Eva Luna Anlatıyor", "Aşktan ve Gölgeden" ve "Sonsuz Düzen" izledi. Yeni kitabı çıkmış diye çok sevinerek aldığım "Paula"da yazarın çocukluğunu, ilk gençliğini, akrabası olan ve askeri bir darbe sonucu devrilip hayatına son verilen Şili devlet başkanı Salvador Allende'yi, kızı Paula'nın hastalığını ve ölümünü okuyup hüzne boğulacaktım. Kitaplarında kimi zaman mistik bir aleme sürükleyen, kitabına ismini verdiği gibi ruhların evine konuk eden, hareket eden eşyalar, torununun hayatını kurtaran ölmüş dedeler, evin bireyi olmuş hayaletler gibi gerçek dışı unsurları konuya dahil edip hiç şaşırtmayan yazar diğerlerinden biraz farklı kitabı "Afrodit"te afrodizyak yemekleri konu alacak, 2000'li yılların ilk kitabı "Kaderin Kızı" ve sonrasında "Sararmış Bir Fotoğraf" ile altın arayıcılığına ve Tao felsefesine yer verecektir. "Yüreğimdeki Ülkem" ise darbe sonrası ayrılmak zorunda kaldığı ülkesi Şili'ye adanmış bir kitaptır. 1500'lü yıllardan başlayarak Şili'nin kuruluşunu kaleme aldığı "Canım Sevgilim Ines" ile köleliği büyülü ve egzotik bir dille anlattığı "Denizin Altındaki Ada"dan sonra anılarının ikinci bölümünü yayınlar: "Günlerin Getirdiği". Kendi gerçek yaşam öyküsü olmasına rağmen bir masal tadında ve akıcılığında olan kitap yazarın eserlerinin eşsiz konularını nereden aldığını anlamak için bir anahtar gibi. Bu kitaplarının yanısıra "Canavarlar Kenti", "Altın Ejder Krallığı" ve "Pigmeler Ormanı" isimli bir ilk gençlik üçlemesi olan ve "Zorro"yu yeniden kaleme alan 71 yaşındaki yazardan dileğimiz daha pek çok kitabı biz okurlarına sunması.
Son kitabı "Maya'nın Günlüğü"ne gelince; eserlerinin pek çoğunda olduğu gibi bunda da koruyucu, kollayıcı bir büyükbaba, aynı koruyuculukta ama biraz otoriter bir büyükanne görüyoruz. Olaylar Torun Maya'nın başından geçiyor ve yaşadığı kötü deneyimlerden sonra Amerika'daki konforlu evinden Şili'deki ıssız bir adaya, hiç tanımadığı bir aile dostunun yanına sığınmak zorunda kalıyor. Hayat ona burada hiç tanımadığı sıcaklıkta insanlar ve hiç yaşamadığı tecrübeler sunuyor. Tıpkı diğerleri gibi çok güzel bir kitap bu, yalnız diğerlerinden biraz daha farklı. Doğaüstü güçler yine var olmakla birlikte konu biraz daha hayatın içinden, biraz daha gerçekçi ve biraz daha sert. Merak, heyecan, mizah, gerilim, hüzün, şaşkınlık içiçe geçip Maya'nın Günlüğü'nü oluşturmuş. Isabel Allende hayranları için değişik bir tat, yeni başlayacaklar içinse lezzetli bir yemek gibi. Mutlaka okuyun derim...
Not: Çevirinin olağanüstü olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim...
Maya'nın Günlüğü
Can Yay./2013, 1.bası/459 sayfa
İspanyolca aslından çeviren: İnci Kut
Roman
1 yorum:
Bu yazıya yazacağım yorumu yanlışlıkla bundan önceki yazıya yazdım :))
Yorum Gönder